© Teknik Elektrik 2017-2024

Mavi Nil sorunu Türkiye-Etiyopya stratejik ortaklığını güçlendirir mi?

Darbe sonrası Türkiye-Mısır ilişkilerinin kötüleşmiş olması Mavi Nil sorununda Türkiye’nin Etiyopya’ya destek verebileceğini düşündürüyor. Ancak Türkiye uzun vadede hem Sudan’ı hem de Mısır’ı kaybetmeyi göze almayarak temkinli siyaset izleyecektir.

Etiyopya’nın Mavi Nil Nehri üzerinde 2011 yılında yapımına başladığı yaklaşık 5 milyar dolara mal olan, “Rönesans Barajı” olarak da bilinen Hedasi Barajı büyük oranda tamamlandı. Barajın dolum süreci ve işletilmesi ise Mısır-Sudan ve Etiyopya arasında önemli bir anlaşmazlığa dönüştü. Diplomatik kanallarda yaşanan tıkanma nedeniyle günlerdir medyayı meşgul eden mesele, Mısır ve Etiyopya arasında adeta bir güç gösterisi haline geldi. Her iki ülke de bölgesel etki alanlarını ve küresel aktörler ve kurumlar üzerindeki nüfuzlarını kullanarak sorunu kendi lehlerine çevirme arayışına girişti. Bu noktada sorulabilecek sorulardan biri de Mavi Nil sorununun Türkiye’nin Etiyopya, Sudan ve Mısır’la ilişkilerine nasıl yansıyacağı.

Meselenin mahiyeti üç ülke arasında yaşanan anlaşmazlığın önümüzdeki günlerde de büyük oranda önemini korumaya devam edeceğine işaret ediyor. Geçtiğimiz günlerde baraj göletinin doldurulma prosedürünün başlatılmasıyla Sudan ve Mısır’a Mavi Nil üzerinden giden su seviyesinde düşüş yaşanmaya başladı. Sudan’ın ilgili bakanlığının yaptığı açıklamaya göre bu ilk aşama Etiyopya’dan Sudan’a geçişte 90 milyon metre küp su eksilmesine yol açtı. Baraj göletinin dolmasının ortalama 5-7 yıl gibi bir süreyi kapsayacağı düşünülürse Sudan ve Mısır’a giden su miktarındaki düşüş bir süre daha devam edecektir. ABD’den sonra Afrika Birliği’nin arabuluculuk çabaları da sonuç vermezse bu ülkeler arasındaki anlaşmazlık da devam edeceğe benziyor.

Reel gerekliliklerin mantıksal bir çıkarımı olarak Sisi rejimini zayıflatmak adına Türkiye’nin Etiyopya’nın yanında yer alacağı sonucunu çıkartmak mümkünse de Türkiye uzun vadede hem Sudan’ı hem de Mısır’ı kaybetmeyi göze almayarak daha temkinli bir siyaset izleyecektir. 

Hedasi Barajı’nın dolum sürecinin başlamasıyla Mısır ve Etiyopya bölge ülkelerinin kendi tezlerine destek vermesini sağlamak için diplomasi atağına kalktılar. Mısır Etiyopya’ya komşu Somaliland ile görüşme gerçekleştirirken Etiyopyalı yetkililer de öncelikli olarak Eritre ile ardından da Somalilandlı yetkililerle samimi pozlar verdi. Etiyopya’nın diğer bir manevrası ise Türkiye ile gerçekleştirdiği görüşmeydi. Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in özel temsilcisi konumundaki Etiyopya eski Cumhurbaşkanı Mulatu Teshome Wirtu Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu ile görüştü. Bu hamle hızlı bir şekilde Türkiye’nin Mavi Nil çatışmasında Etiyopya’ya destek verdiği şeklinde yorumlandı. Acaba gerçekten de son gelişmeler Türkiye ve Etiyopya arasındaki stratejik işbirliğinin ilerleyen dönemde daha da artacağının işareti olarak görülebilir mi?

2005 yılından bugüne aktif bir Afrika siyaseti izleyen Türkiye’nin elbette nüfusu 100 milyonu geçen Etiyopya ile ilişkilerini de derinleştirmesi Türkiye-Afrika ilişkileri bağlamında gerekli. Ayrıca 1,3 milyarlık Afrika kıtasının siyasi birliğini temsil eden Afrika Birliği’nin merkez ülkesi konumundaki Etiyopya, Türkiye’nin hem Osmanlı geçmişinde hem de Cumhuriyet yıllarından itibaren ilişkide olduğu bir ülke. Son yıllarda Etiyopya’da Türk yatırımları da yükselişte. Bunların yanı sıra Türkiye 2013 yılına kadar Mısır’la ardından ise Sudan ve Etiyopya ile ikili ilişkilerini artırmış bir ülke. Etiyopya’nın komşusu Somali’de de 2011 yılından bu yana en önemli dış aktör olma özelliğine sahip. Bu nedenle Nil Havzası’ndaki dinamikler ve değişimler Türkiye’nin bu bölgedeki siyaseti açısından önem arz ediyor.

 Mavil Nil sorununun derinleşmesi halinde dini bir hüviyet kazanmasının çok muhtemel olması. Ortodoks dünya içinde temsil edilen Etiyopya ile Arap kimliğiyle öne çıkan Mısır ve Sudan’ın karşı karşıya gelişinin Hıristiyan dünyanın İslam dünyasını istikrarsızlaştırma projesi şeklinde lanse edilmesi pek olası. Baraj yapım sürecinde İsrail’in parmağının olduğu düşüncesi zaten zaman zaman dile getirilmektedir ki sırf bu nedenlerden dolayı Türkiye’nin bu hassas sorun alanında ihtiyatla hareket etmesi orta ve uzun vadeli projeksiyonlara sahip olması gerekiyor.

Nil Havzası’nda güç merkezi Mısır’dan Etiyopya’ya kayıyor

Hedasi Barajı özelinde konuşulacak olursa; 2011 yılından bu yana Nil Havzası’nda güç merkezi kuzeyden güneye doğru kayıyor. Etiyopya’nın baraj inşaatı öncesi başlattığı Nil İnisiyatifi, Afrika’nın en büyük ülkesi Sudan’ın bölünmesi ve Mısır’ın darbe sonrası ABD-İsrail ekseninde ehlileştirilmesi bizi bu yönde düşündüren faktörler arasında yer alıyor. Hedasi Barajı elektrik ve kalkınma açığı olan Etiyopya’nın modern ihtiyaçları doğrultusunda ortaya çıkmış bir mega proje. Hem Etiyopya hem de Afrika kıtası için kalkınma ve gelişme çağrışımları yapmakta, bu yüzden de proje Afrika kıtasının yüzünü güldürecek bir pan-Afrikan prestij abidesine dönüşmüş durumda. Baraj projesi sayesinde Etiyopya Nil Nehri üzerinde binlerce yıldır süregelen Mısır tekelini kırdı. Elektrik açığı olan ve gelişime istekli komşu ülkeler Sudan, Eritre, Cibuti, Somali ve Güney Sudan barajda üretilen elektriğin müşterisi haline geldiğinde bu durum Etiyopya’nın bölgesel gücünü de mutlaka artıracaktır.

Öte yandan Etiyopya’nın kalkınması adına Sudan ve Mısır halklarının fakirleşmesi elbette kabul edilemez. Etiyopya’nın baraj göletini hızla doldurarak bir an önce barajı tam kapasite çalışır hale getirme çabası ve böylece bu dev projeye yatırdığı milyar dolarları hızlıca amorti etmesi uğruna komşu ülkelere akan su miktarını keyfince ayarlamaya girişmesi kabul edilemez. Her halükârda Etiyopya’dan Sudan ve Mısır’a akan su miktarının üçlü bir anlaşma ile güvence altına alınması gerekiyor. Aksi durumda gerçekten bu ülkelerin Nil üzerinden istikrarsızlaşması süreci başlayacaktır ki bu daha büyük anlaşmazlıkların fitilini ateşleyecektir. Hem Sudan’da hem de Mısır’da nüfusun çok büyük bir kesiminin Nil Havza’sında yaşadığı ve nehrin milyonlarca insanın sulama, taşıma, elektrik üretimi ve içme suyu ihtiyacını karşıladığı unutulmamalı. Üretim kapasitesi tarıma dayalı olan Sudan’da özellikle de bir geçiş döneminin yaşandığı düşünülürse Nil suyunda vuku bulacak eksilmeler kırılgan ekonomik durumu daha da kötüleştirebilir.

Stratejik işbirliğine açılan kapılar: Mavi Nil sorunu ve Libya krizi

Hedasi Barajı ile ilgili yaşanan anlaşmazlığın yanında bu bölgede yaşanan bazı gelişmeleri birlikte değerlendirmek resmin görülmesi için daha iyi bir yol olabilir. Nil havzasının hemen yanında önemli bir sorun alanı olarak Libya yer alıyor. Bilindiği üzere Mavi Nil Sorunu gibi Libya Krizi de Mısır için ulusal güvenlik düzeyinde ele alınıyor. Türkiye’nin ve Mısır’ın Libya krizinde karşı saflarda yer alması ve Muhammed Mursi’yi iktidardan indiren askeri darbe sonrası Türkiye-Mısır ilişkilerinin kötüleşmiş olması ister istemez Mavi Nil sorununda Türkiye’nin Etiyopya’ya tam destek verebileceğini düşündürüyor. Ne var ki Nil sorununun hem uluslararası bir sorun hem de etkileri bakımından kısa iktidarları aşan bir doğaya sahip olduğu da unutulmamalı. Nil Nehri’nin su seviyesinde yaşanacak azalma sonucu ortaya çıkacak tarımsal ve endüstriyel kayıplar hem Sudan’da hem de Mısır’da iktidarları zora sokacaktır ama oluşacak zararı asıl bu coğrafyada yaşayan sıradan insanlar uzun yıllar omuzlayacaktır.

Etiyopya, Arap kimliğiyle öne çıkan Mısır ve Sudan’ı köşeye sıkıştıran böylesine hayati bir meselede Arap aleminden destek bulamayacağını biliyor. Bu nedenle Afrika ülkeleri ve Batılı ülkelerden gelecek destek Etiyopya açısından önemli görülüyor. Ancak hem Mısır’ın hem de Etiyopya’nın Amerika’nın bölgesel müttefikleri olması meseleyi daha çetrefilli hale getiriyor. Bu nedenle ABD’nin arabuluculuk girişiminin sonuç vermemesi iki ülke nezdinde bölgesel destek arayışlarını daha görünür hale getirdi. Anlaşmazlık yaşayan ülkeler dışarıdan buldukları destekler üzerinden caydırıcı bir baskı hattı oluşturmaya çalışmaktalar.

Benzer bir durum Türkiye için Libya konusunda geçerliliğini muhafaza etmekte. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) tesirinde kalan Arap aleminin bir bölümü Arap kimliğiyle bilinen Libya’da Türkiye’nin tezlerine kulak asmamakta. Bu minvalde Libya’da önemli operasyonlara niyetlenen Türkiye de Arap aleminde ve Afrika içinde desteğe ihtiyaç duymakta. Özellikle burada Afrika Birliği’nin tavrı önem kazanmaktadır ki birlik bir teamül olarak Afrika kıtasını kapsayan topraklar üzerinde dışarıdan müdahaleye sıcak bakmıyor; böyle bir müdahale gerekliyse de bunun birlik üzerinden yapılması tavrını benimsiyor. Bu teamül Libya konusunda da Afrika Birliği’nin tavrını şekillendiriyor. Afrika Birliği içinde oluşacak çatlak seslerin Libya’da Türkiye karşıtlığı yapabileceği düşünülürse Afrika Birliği’nin merkez ülkesi Etiyopya’nın Türkiye’nin Libya tezini desteklemesi önemli bir denge noktası olacaktır.

 

AA

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER