IVRACA (Vratsa) / Bulgaristan
BENİM ŞEHİRLERİMKuzey Bulgaristan’da bir idarî birimin merkezi olup günümüzdeki adı Vratsa’dır. Batı Balkan dağlarının kuzey eteklerinde denizden 375 m. yükseklikte bir düzlükte kurulmuştur. Şehrin en eski kısmı, küçük bir dere olan Leva’nın dar ve oldukça güzel bir kanyonu geride bırakarak düzlüğe girdiği yerde bulunmaktadır. İvraca’nın daha yeni kısımları ise düzlüğün çeşitli yerlerine yayılmıştır. Bulgarca ismi, eski bir kelime olan ve şehrin en dar noktasını niteleyen Vracista’dan (kapı, kapıda) gelmektedir.
Tarihçe
İvraca’ya yerleşim ilk topluluk Traklardır. Traklar’ı, Makedonya Krallığı ve Roma İmparatorluğu takip etmiştir. Tarihi yerleşim Leva Deresi kanyonunda kurulmuş olan Vratitsa’dır. Slavlar ve sonrasında Bizans hâkimiyetine giren yerleşim, 7. yüzyıl sonlarına doğru Birinci Bulgar İmparatorluğu topraklarına katıldı. II. Basileios’un Birinci Bulgar İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmasıyla yeniden Bizans hakimiyetine giren yerleşim, I. İvan Asen ile kardeşi II. Petro’ nun liderliğini yaptığı Bulgar isyanı sonucu 1185 yılında kurulan İkinci Bulgar İmparatorluğu topraklarına katıldı. Şehrin Osmanlı hakimiyetine girmesi hakkında kesin bilgi bulunmamakla birlikte, 1393 yılında I. Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katıldığı düşünülmektedir. Tarihi yerleşim olan “Vratitsa” 1444 yılında Varna üzerine yürüyen Haçlı kuvvetlerince yıkıldı. Bunun üzerine yerleşim, kanyon dışına doğru açık alanda yeniden inşa edildi.
1479 tarihli tahrir kayıtlarında Niğbolu sancağına bağlı bir kaza ve pazar merkezi konumunda olan yerleşimde; 23 Müslüman ve 296 Hristiyan hânesi bulunurken, 1485 tarihli bir kayıtta ise 25 Müslüman ve 287 Hristiyan hane bulunmaktaydı. Bu tarihten sonra şehirdeki Müslüman nüfusta büyük artış yaşandı. 1516 yılına gelindiğinde dışarıdan gelenler ve İslam dinine gelenlerle birlikte şehirdeki Müslüman 70 haneye (350 civarında kişi) çıkarken, Hristiyanlarda 300 hane kadardı. Bu dönemde şıracılık ön plana çıkarken, hububat üretimi, su değirmenleri ve arıcılık da önemli gelir kaynaklarındandı. 1550 yılı tahrir kayıtlarında kasabada; 82 Müslüman ve 354 hane bulunuyordu. Gümüş madenciliği, tahıl ve bal üretimi ile şarapçılığın da gelişmesine bağlı olarak pazarcılığın da artmasıyla şehirde nüfus artışı yaşanmıştır. 1580 yılına gelindiğinde yerleşimdeki Müslümanlar üç mahallede 258 hane, Hristiyanlar on iki mahallede 583 hane, Çingeneler de ayrı olarak 7 hane şeklinde kaydedilmişti. 1595 yılında Eflak Voyvodası Mihai Viteazul tarafından tahrip edilirken, Hristiyan halkın bir kısmı da Eflak taraflarına götürüldü. 1642 tarihli Avarız kaydına göre kasabada, 3 Müslüman ve 7 Hristiyan mahalle bulunmaktaydı.[4]
Uzun süre Niğbolu sancağına bağlı olan yerleşim, 1864 yılında Tuna Vilayeti’nin kurulmasıyla Vidin Sancağına bağlandı ve bu durum Osmanlı hakimiyetinin sonuna kadar böyle devam etti. 1868 tarihli Tuna Vilâyeti Salnâmesi’ne göre İvraca’da; 2412 hâne, 659 dükkân, otuz yedi han, üç hamam, yirmi beş su değirmeni, üç fabrika, bir saat kulesi ile yedi cami, dört kilise ve bir sinagog bulunuyordu. Yahudi topluluğun Kırım Savaşı’ndan sonra 1860’larda İvraca’ya geldiği düşünülmektedir. 1873 tarihli Tuna Vilâyeti Salnâmesi’ne göre İvraca’da 1594 Müslüman erkek nüfusun 800 Müslüman hânesi, 3900 erkek nüfuslu 1654 Gayrimüslim hânesi vardı (toplamda 5495 erkek nüfus). 1876 yılında yaşanan Bulgar İsyanları sırasında yaşanan kaotik durumdan yerleşimde oldukça etkilendi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında 1877 yılında Rus kuvvetlerince ele geçirilen yerleşim, Berlin Antlaşması uyarınca 1878 yılında Bulgaristan Prensliği’ne bağlandı. Bu dönemde Müslüman nüfus büyük oranda Anadolu’ya göç etti.
1887’de İvraca’da; 10268’i Bulgar, 736’sı Türk, 196’sı Yahudi, 123’ü Müslüman Çingene olmak üzere 11323 kişi yaşamaktaydı. 1934 yılında şehir nüfusu 16.188’e çıkmış olup, bu nüfusun 496’sı Müslüman, 28’i de Yahudiydi. II. Dünya Savaşı esnasında baskı altında kalan Yahudi nüfusun hepsi 1949 yılında İsrail’e göç etti.
XVII. yüzyılda, hatta daha da sonrasında şehrin en eski mahallesindeki İvraca Eskicamii yeniden inşa edildi. Caminin içerisindeki 1201 (1787) tarihli Osmanlıca kitâbede caminin yeniden yapıldığından bahsedilir. XIX. yüzyılın başlarında şehrin gelişimi Vidin Derebeyi Pazvandoğlu Osman’ın isyanı sebebiyle geriledi. Bunun dışında ordudan ayrılan askerlerin oluşturduğu Kırcaali çetelerinin ve yerli eşkıyanın yağmalamaları da Vratsa Piskoposu Sofronie’nin tanıklık ettiği ve ayrıntılı biçimde anlattığı gibi şehre hayli zarar verdi.
1285 (1868) tarihli Tuna Vilâyeti Salnâmesi’nde İvraca’da yedi cami, 2412 hâne, 659 dükkân, otuz yedi han, üç hamam, yirmi beş su değirmeni, beş mektep, bir medrese, iki tekke, üç fabrika, bir saat kulesi ve dört kiliseyle bir sinagogun olduğu belirtilmiştir. Yerel tarihçi Ionov da hâne ve cami sayısını aynı şekilde verir ve dört kilisenin varlığından da bahseder. İvraca’nın merkezi olduğu idarî birimin seksen köyünde neredeyse hiç müslüman nüfus yoktu. Dört büyük köyde müslümanların çoğunluğu söz konusu iken (Tlačan, Bukofçe, Mamarevo ve Čurlovo) yedi köyde sadece küçük bir müslüman azınlık vardı (toplamda 470 hâne, kazanın bütün köy nüfusunun % 12’si). Tahrir kayıtlarının gösterdiğine göre XVI. yüzyılda bu oranlar daha da azdı.
1290 (1873) tarihli Tuna Vilâyeti Salnâmesi’ne göre İvraca’da 1594 müslüman erkek nüfuslu 800 müslüman hânesi, 3900 erkek nüfuslu 1654 gayri müslim hânesi vardı (toplamda 5495 erkek nüfus). Bu rakamlar ikiyle çarpıldığında şehirde yaklaşık 10.900 kişinin yaşadığı anlaşılır. Hâne sayısına göre müslümanların genel oranı % 33’tür; çünkü hıristiyanlar daha geniş ailelere sahiptir (aile başına 4,7’ye karşı aile başına 4). Nüfus sayıldığında da sayı 3600 (% 29) müslüman ve birkaç yüz yahudi dahil 8250 gayri müslimle beraber 11.850’ye çıkmaktadır.
II. Dünya Savaşı’nın ardından Vratsa oldukça büyüdü. Şehirde mobilyacılık, tarım aletleri ve madenî eşya yapımı gibi küçük sanayi kuruluşları yaygınlaştı. 1975’te şehrin nüfusu 61.265’e ulaştı. Bu yıllarda hâlâ ayakta kalmış olan iki cami de yıkıldı. Şehrin merkezindeki XVI. yüzyıldan kalma âbidevî Osmanlı kalesi -bir zamanlar madenlerin yönetim merkeziydi- dikkatli bir şekilde restore edildi. Eskicami ise sıra dışı süslemeleri sayesinde resmen “yerel sanat önemini haiz eser” ilân edildi. Komünizmin çöküşünden sonra Eskicami ve olağan üstü duvar süslemeleri de restore edildi. Bugün bir kültür merkezi olarak işlev görmektedir.
İlginizi Çekebilir