© Teknik Elektrik 2017-2024

Erivan

(Revan’dan Erivan’a Bir Şehrin Kimliği)

 

XIX. asrın başlarında Rusya tarafından suni olarak kurulan, Ermenistan’ın arazisinde asırlar boyu Türk insanı, bu coğrafyada yaşamış, Türk kültürü ve medeniyetinin bölgede yerleşmesine hizmet etmiştir. Ermenistan arazisinde, Türk menşeli coğrafi isimler; dağ, dere, ova, şehir, köy, akarsu ve göl adları ile bölgenin etnik yapısının Türk menşeli olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Bugün Ermenistan’ın başkenti Erivan olmak üzere, bütün bölgede Türk hâkimiyeti dönemine ait (XI-XIX) yüzlerce mimari eserin varlığı Kafkasya’nın Türk coğrafyasına ait olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Erivan şehri XIX. yüzyılın başında tarihi, sanatı, kültürü, medeniyeti ve demografik yapısıyla bir Türk şehri idi.

Anadolu’nun, Kafkaslardaki coğrafi sınırını göstermesi açısından Osmanlı vesikalarında dikkati çeken bir husus Revan ve Eçmiyazin’in Anadolu coğrafyasında kabul edilmesidir.

Bizans çağında “Anadolu’nun Doğu Kilidi” sayılan ve göçlerle, istilalar yolu üzerinde bir kapı olan Ermenistan’ın fethi ile bu bölge, Türk hâkimiyeti altına alınmakla kalmamış, gelecekte Anadolu’ya yapılacak akınlara da yol açmıştır. Nihayet böylesine sistemli, planlı ve programlı olarak başlatılan, fakat aralıksız yıllarca devam eden akınların tek gayesi Ermenistan’ı Bizans’tan koparmak ve onu Türk Vatanı haline getirerek, asıl hedef olan Anadolu ve Bizans topraklarının fethinde üs olarak kullanmaktı.

Bilindiği üzere Selçuklu Türkleri Malazgirt Savaşı öncesi, Anadolu’ya yönelik Türk akınlarını, Ermenistan üzerinden düzenlenmişlerdir. 1028 yılında Arslan Yabgu’ya bağlı Türkmenler, Ermenistan üzerinden Anadolu’ya girmişler ve Bizans topraklarına yönelik akınlar yapmışlardır. 1042 yılında da Ermenistan’a giren on beş bin kişilik Selçuklu Ordusu Vaspuragan havalisine (Van Bölgesi) kadar ilerlemişlerdir.

1064 tarihinde Selçuklu Sultanı Alp Arslan Anı ve çevresini fethederek bu toprakları Selçuklu hâkimiyeti altına almıştır. Anı ve çevresini 1045 yılında Bizans Orduları işgal etmişti. 1064 yılında Anı ve Kars bölgesinde kesinlikle bir Selçuklu-Ermeni çatışması vuku bulmamıştır. 1045 yılında Bizanslılar Bagratuni Krallığı’nın varlığına son vererek Anı ve Kars bölgelerindeki Ermenileri tehcire (göçe) tabi tutmuşlardır. Ermeni tarihçi Asoghik’in ifade ettiği üzere Ermeniler, Selçukluları kurtarıcı olarak karşılamışlardır. Bu tarihlerde Selçuklular bir Ermeni Devleti yada Prensliğinin topraklarını istila ve işgal etmemişlerdir.

Bilindiği üzere, Ermeniler kendilerine “Hay” vatanlarına da “Hayistan” adını vermişlerdir. Hay ve Hayistan ancak Ermeni milletinin dilinde ve yazısında mevcuttur. Bu Arap, Batı ve Türk dillerinde “Ermeniyye, Armenia, Armiyani, Ermenistan” adları verilmiştir. Şüphesiz bu isimler Ermeni Milleti’nin adı olmayıp, bu coğrafi bölgeye verilen addır.

1071’den sonra Ermenilerin yaşadıkları yerler, önce Selçukluların sonra sırasıyla İlhanlıların, Karakoyunlu ve Akkoyunluların ve kısmen de Safevilerin yönetiminde kaldı.

Erivan, Timur zamanında bir köy olarak ortaya çıktı ve sadece XVI. yüzyılda Şah İsmail zamanında bir şehir hüviyeti kazandıktan sonra, yine aynı zamanda şimdiki ismini aldı.

Fatih’in Doğu Anadolu hâkimiyeti için Uzun Hasan ile yaptığı savaş bir ölçüde Osmanlıların bugünkü İran coğrafyasını doğrudan ilgilendiren, doğuya yönelişlerinin ilk adımını oluşturdu.

Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran seferinden sonra, Revan surları önünde konakladığından bahsedilmesi ile bu şehrin adı ilk kez Osmanlı tarihlerinde yer almıştır.

Tebriz’den kışlamak üzere, Aras soluna geçip Karabağ’a giren Yavuz Sultan Selim ile ordusunun Aras’ı geçtikten sonra Bayburt’a varınca uğradıkları konakları ve olup bitenleri en doğru olarak günü gününe resmi “Çaldıran Ruznamesi’ nden öğreniyoruz. Bu eserde şunlar anlatılıyor.

“29 Receb” (20 Eylül 1514) Çarşamba günü “Nehr-i Aras geçilip Alınca-Kal’ası’nın yukarı tarafındaki Kesikkünbet”e varıldı. 20 Perşembe Nahçıvan Şehri’ne 1 Şaban (22 Eylül) Cuma günü (Batı Karabağ veya Nahçıvan-Karabağı da denilen) Karabağ şehri yakınlarına ulaşıldı. Ertesi gün Nahçıvan’ın “Ahmedbeg-Zaviyesi daha gün Sederek’e ve 4 Şabân’da “Çukur-Sâ’ad’la (Revan) bağlı “Hacı Lalalu” yanından geçilerek, “Büyük-Vedi” ile “Küçük-Vedi” köyleri arasında yerleşildi. 26 Eylül günü Çukur-Sa’ad dan Zengi-Çayı geçilrek İrevan şehri yakınlarına ulaşıldı. Ertesi gün İrevan şehrine alınarak Osmanlı topraklarına katıldı. 7 Şaban’da Çukur-Saad bölgesinin önemli yerleşmelerinden ve Ermenilerin dini merkezi olan Üçkilise (Eçmiyazin) fethedildi.
XVI-XVIII. yüzyıllar arasında Osmanlı-Safevi ilişkilerinin karakterini etkileyen faktörlerin başında, jeopolitik, ekonomik ve dini faktörler yer almış ve bu faktörlerin iki devlet arasındaki ilişkilerin çeşitli aşamalarında önemli rolleri olmuştu. Osmanlı-İran savaşlarında Revan şehri hem Osmanlılar hem de Safeviler için stratejik önem arzeden bir şehirdir. Bu yüzden de Revan şehri iki devlet arasında sık sık el değiştirmiştir. Şüphesiz Revan’ın bu coğrafi konumundan kaynaklanan bu el değiştirmeleri Revan’ın etnik yapısını da etkilemiştir.

Erivan, Safevi hükümdarı Şah İsmail’in de önem verdiği şehirlerden biridir. Şah İsmail kumandanı Revangulu Han’ı Erivan’ın hâkimi olarak tayin ettikten sonra şehrin imar edilmesi için de gerekli emirleri vermiştir. Erivan kalesi Şah İsmail’in emri ile (1509-1510) yedi yıllık bir inşaat süresince Revangulu Han tarafından inşa edilmiştir.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde bu bölgedeki muhtelif faaliyetlerde Revan şehrinden bahsedildiği görülmektedir. Revan’ın Osmanlı topraklarına katılması, III. Murat döneminde Özdemiroğlu Osman ve Ferhat Paşaların Demirkapı’ya kadar yaptıkları seferlerle olmuştur.

Yıl 991 (M. 1583) İslâm askeri menzilden menzile ilerleyerek Revan ülkesine vardı. Bu bölgeler bir iki yıl içinde öncekinden daha bayındır bir hale getirilmiş, imar edilmemiş bir yeri bırakılmamıştı. Çevredeki her köy, üçer, dörder yüz binadan oluşan birer kent ve kasabaya dönüşmüştü. Osmanlı hâkimiyeti döneminde Revan ve çevresi yüksek bir kalkınma düzeyine kavuşmuştu. Halkın refah seviyesi de çok yüksekti.

Şark seferi serdarlığına tayin olunan Ferhat Paşa komutasındaki Osmanlı orduları 22 Recebde (11 Ağustos 1583) Kars’a ulaşmış ve müteakiben güzergâhta bulunan Şuregel ve Talin harap kaleleri Ferhat Paşa’nın emri ile tamir ettirilmiştir. Osmanlı ordularının daha sonra Revan önlerine gelmesi üzerine, Safevi valisi Tokmak Muhammedî Han, Revan’ı tahliye ettiği öğrenildi. Şehre ulaşıldığında civardaki bağlar içine konulup Tokmak Han’ın kasrını ortaya alan bir kale inşa olundu. Sekiz kule, beş demir kapı, bir cami ve hamamı ihtiva eden iç kale ve kırk üç kuleli dış kale 45 gün içinde tamamlandı. Beylerbeyliğine de Hızır Paşa tayin olundu.

Revan 1590 yılında Safeviler ile imzalanan antlaşma sonucu Osmanlı Devleti’nde kalmıştır. Osmanlılar Doğu Anadolu ve Revan’ı Safevilerden alarak Osmanlı topraklarına katmıştır. Osmanlılar Revan’ı fethettiklerinde doğuda 470 yıldan beri herhangi bir bağımsız Ermeni Devleti mevcut değildi.

Revan 1604 yılında Şah Abbas tarafından işgal edilerek Safevi topraklarına katıldı. Başta Revan olmak üzere Osmanlı doğu vilâyetleri alt-üst edilip, ziraî ve iktisadi hayat felce uğratıldı; her tarafta zulüm, asayişsizlik, can emniyetsizliği hakim kılındı ve en mühimi büyük halk kitleleri esir edilerek İran’a sürüldü.

Revan kalesi küçük bir kale olmasına rağmen hudut üzerinde bulunması sebebiyle önemi büyüktü. Kalenin muhafızı Emirgüneoğlu Tahmasb Kulu Han idi. Revan kalesi 1635 Temmuz sonlarında (12 sefer 1045) muhasara edildi; kalede on iki bin muhafız vardı. Revan muhasarası onbir gün sürüp kale muhafızı Emirgûne oğlu kaleden çıkararak padişahla görüşüp kaleyi teslim etti. Sultan Murad Tahmasb Kulu Han’a Yusuf adını ve vezirlik verdi.

Revan kalesi tamir edilip içine onikibin asker, cephane konup muhafızlığı Vezir Murteza Paşaya bırakılarak sefere son verildi. Revan’ın alınmasından, yedi buçuk ay sonra kış esnasında İranlılar tarafından muhasara olunmuş, mevsim dolayısıyla yardım gelmeyince 1636 Nisanında (1045 Şevval 24) Revan şehri yeniden İranlıların işgali altına düşmüştür. 17 Mayıs 1639 tarihli Kasr-ı Şirin Antlaşması ile Osmanlı Devleti Revan’ı İranlılara bırakmıştır.

XVIII. asrın ortalarında Azerbaycan toprağında kurulan hanlıklardan biri de Erivan Hanlığı’dır. Bu hanlık, Nadir Şah’ın hâkimiyeti devrinde bağımsızlık mücadelesine başlamıştır. “Çar Muharebelerinin Salnamesi” adlı eserde 1747 yılında Nadir Şah, kendisine tabi olan bölgelerden aldığı haracın miktarını o kadar artırmıştı ki, yerli feodaller ona karşı silâhlı isyana teşebbüs etmişlerdir. İsyan neticesinde birçok şehir ve Erivan İran’ın tabiliğinden çıkmıştı.

15 Mart 1747 tarihinde Azerbaycan’a gelen Rusya Nümayendesi M.M. Golitsin İran’ın birçok vilayetinde vergilerin ağırlığı yüzünden Nadir Şah’a karşı isyanların başladığını ve bu isyanlardan biri de Erivan şehrindeki isyan olduğunu bildirmekte idi. 1747 yılının Mayıs ayında Nadir Şah Horasan’da öldürüldükten sonra Revan’da yerli feodal Mir Mehdi Han’ın liderliğinde başlayan isyan sonrası İran’daki iç kargaşalıklardan da yararlanan Mir Mehdi Han eski Çukursaad Beylerbeyliği’nin büyük bir bölümünde bağımsız bir hanlık kurmakla birlikte, komşu hanlıklarının da topraklarına göz dikmiştir.

Rusya çarı I. Petro’nun 1723-1724’de Kafkslar’a inmesi ile Rus Hükümeti Hıristiyan Gürcü ve Ermeni prenslikleri ile ayrı ayrı dostluk ve ticaret antlaşmaları imzalamıştır. Taraflar arasındaki bu andlaşmanın, 1783 senesinde muhteviyatı değiştirilerek yenilendiğini görmekteyiz. Bu yeni andlaşmaya göre Ruslar, Hıristiyan Gürcü ve Ermeni prensliklerini İran ve Osmanlı Devletine karşı korumayı vaadediyordu.

Rusya’nın Kafyasya’ya inmesi, Büyük Petro’nun vasiyeti gereğince Hindistan’a, Akdeniz’e İstanbul’a sahip olmak için yapılacak bir hareketin başlangıcı idi. Rusya’nın yüzyıllar boyunca Anadolu ile İran’ı istila etmek istemesi, Hindistan ile Boğazları elde etmeye çalışmasıyla ilgiliydi. Rusya’nın Kafkasya’ya doğru yayılması, Ermeni tarihinde yeni bir sayfa açıyordu. Ermeniler Rusya’daki Eçmiyazin çevresinde birleşerek, Rusya’nın yardımıyla Kafkasya’da başta Revan olmak üzere Türk yerleşim bölgelerini işgal etmeye çalışıyorlardı.

Revan hâkimi Mehemmed Han Gacar, İran hükümetinin izlediği siyasetten rahatsızdı. Revan halkının çoğunu Rum ülkesine gönderdi. Kendisi de kaleye çekilerek Rusya’dan yardım istedi. Knyaz Sisiyanov Erivan’ı almak maksadı ile sefere çıktı. Üçkilise (Ecmiyadzin) yakınlarında Kırkbulak denilen yerde ordularının dört katı olan Abbas Mirza komutasındaki İran ordularını mağlup etti. Daha sonra Rus kumandanı Revan’ı kuşattı. Fakat Rus ordularının erzak sıkıntısı çekmesi ve ordu içinde salgın hastalıkların baş göstermesi üzerine kuşatmaya son verilerek 1219 (1805) Gürcistan’a geri çekilmek zorunda kaldı.

XVIII. yüzyılın sonları ile XIX. yüzyılın başlarında Kafkasya’yı işgal etmeye başlayan Rusya’nın başlıca hedefi Revan Hanlığını ele geçirmek olmuştur. Kafkasya’yı ele geçirmeyi mutlak bir zaruret olarak değerlendiren Ruslar, işgallerini kolaylaştıracak her türlü yola başvurmuşlardır.

1804-1805 yıllarında Revan ve Bakü Hanlıkları, Gürcü menşeli Tsitsianov tarafından Rus hakimiyeti altına alındılar. 1810 yıllarına doğru Kafkasların büyük bir kısmı Rusların eline geçmişti. Rusya’nın sınırları, bu suretle Doğu Anadolu’ya dayanmış Anadolu için Rus tehlikesi başlamış bulunuyordu.

1827’de Ekim ayında Rus orduları Serdar Abad ve Abbas Abad kaleleri önünde bir hayli can kaybından sonra bu kaleleri ele geçirmiş ve Revan kalesini sarmıştır. Bir ay devam eden kuşatmada çetin savaşlar verildikten ve çok kan akıttıktan sonra Ruslar Revan’ı İran kuvvetlerini komuta eden Hasan Han’dan almışlardır. 1826’da Gence ve Aslandüz’de Ruslarla yaptığı büyük meydan muharebesinde yenilen İran Şahı Abbas Mirza, Revan’ı kaderine terk etmiş ve bu savaşlarda hiçbir yardımda bulunamamıştır.

22 Şubat 1828-5 Mart 1828’de Rusya ile İran’daki Devleti Kaçarlar arasında Türkmençayı antlaşması yapılmıştır. Antlaşma ile Kars Eyaleti’nin doğusundaki yarı müstakil Revan-Türk Hanlığı bölgelerinden Gümrü ve Doğu-Şüregel ile Sürmeli çukuru (şimdiki Iğdır ve Tuzluca Bölgesi) gibi Aras’ın iki yanındaki yerlerde Rusya idaresine geçmiş ve Ağrı Dağı Türkiye İran-Rusya sınırlarının kavuştuğu bir yer olmuş, bu durum 1877 Savaşına kadar devam etmiştir.
Rus Çarı I. Nikola, kendisinden önceki Rus çarları gibi bir Türk düşmanı idi. “Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırmak”siyaseti artık Rusya’nın dış siyasetindeki ana prensiplerinden biri haline gelmişti.

Rus Çarı I. Nikola, Ermenilerin yerleştirildiği bir Revan ve Nahçıvan Hanlıklarını içine alan bir Ermeni bölgesi (Armiyanskaya Oblast) kurduğunu ilan etmiştir. Rusya böylece merkezi Revan olmak üzere Ermeniler için bir yerleşme bölgesi oluşturmuştur.

1828’de Kars ve 1829 Erzurum ile Bayburt ve Muş kuzeyine değin istilâ eden Ruslar, 1830’da bu bölgelerden çekilirken yanlarında götürdükleri 40 bin Ermeni göçmenini Revan vilâyetine ve Ahıska bölgesine yerleştirerek Azerbaycan ile Anadolu Türklüğü arasında fizikî bir set, Hıristiyan duvarı oluşturmaya çalışmıştır.
Yeni kurulmuş olan İran’daki Kaçar hanedanı için Kafkas bölgesinde (İran varlığının azınlık olarak bulunduğu yerler), saldırgan Rus kuvvetlerinin önüne set çekebilmesi için hayati önem taşıyordu. Küçük başarılar elde edilse de Kaçar Hanedanının Kafkasya siyaseti müspet gelişme sağlayamadı. Gürcistan’ın ve Ermenistan’ın Hıristiyan bölgeleri Rus Ortodoks vesayetinde “bağımsız” oldular.
Kafkasya’da bugün Ermenistan olarak tanınan coğrafi bölgede yaşayan milletler arasında Ermeniler hiçbir zaman çoğunluk teşkil etmemişlerdir. Erivan da dahil olmak üzere bölgenin her tarafında Türkler çoğunlukta idi.

Çarlık Rusyası; 1804-1813 ve 1826-1828 yılları arasında Rusya-İran savaşları esnasında; İran ve Türkiye’den Zakavkasya’ya (Transkafkasya) bilhassa Dağlık Karabağ’a göç ettirilen Ermenilerle bölgede Ermeni nüfusunun artmasına çalışmışlardır. Sadece 1826-1828 yıllarında Rusya-İran savaşlarında İran’dan 18 bin Ermeni ahalisi göç ettirilmiştir. Bilindiği üzere 1826-1828 Rusya-İran savaşlarının Rusya’nın üstünlüğü ile sona ermesi ve iki devlet arasında imzalanan Türkmençay Antlaşmasına göre; İran Ermenilere herhangi bir zorluk çıkarmadan kendi arazisinden geçmelerine izin vermiştir. Bu anlaşma ile Ermenilerin İran’dan Ermenistan’a bilhassa Karabağ’a kalabalık kitleler halinde geçmelerine zemin hazırlamıştır. 1828-1830 yılları arasında İran’dan 18 bin Ermeni ve Osmanlı ülkesinden 84 bin Ermeni göç ettirilerek onların sayıca çok az oldukları Gümrü ve Erivan bölgelerinin en verimli topraklarına yerleştirilmişlerdir.

1823-1827 yılları arasında Dağlık Karabağ %91’i Türk, %8.4’ü Ermeni idi. Erivan’da da %76’sı Türk, %13.5’i Ermeni halkı yaşıyordu. Erivan’da XIX. yüzyılın sonunda Türk nüfusu %75 iken bu oran I. Dünya Savaşı sonrasında %4.3’e kadar düşmüştür. Bilindiği üzere Çarlık Rusyası Eriven’ı bir hanlık olarak Ermenilerden değil, ahalisi Türk, fakat İran işgalinde olduğu için İranlılardan aldığı tarihi bir gerçektir.

XIX. yüzyılın başlarında Rus Alimi İ.İ. Şavrov “Zakavkazya’da Rus Menfaatleri İçin Yeni Tehlike” adlı eserinde yazdığına göre, “XX.asrın başlangıcında Zakawkazya’da yaşayan 1.300.000 Ermeni’den bir milyondan fazlası bu bölgenin yerli ahalisi değildir. Onlar buraya bizim tarafımızdan yerleştirilmiş” diyerek Rusya’nın Kafkasya’da Türk toprakları üzerinde Ermenistan devleti kurma siyasetine dikkati çekmektedir.

Ruslar, 1827 yılı Kasım ayında Erivan’ı İranlılardan geri aldıktan sonra, orada bulunan zamanın Rus yazarları uzaktan Erivan kalesinden pek çok cami minaresinin göründüğünü ve kale alındıktan sonra ahalinin çoğunluğunun Türk olduğunu görmüş ve eserlerinde belirtmişlerdir. Kısacası XIX. yüzyılda Erivan’ın bir Türk şehri olduğunu Rus kaynakları da doğrulamaktadır.

Erivan Hanlığı’nın siyasi tarihi gibi, sosyal ve iktisadi vaziyeti de araştırmacılar tarafından tam olarak incelenmemiştir. XVII. asrın sonlarında İran’da başlamış hem siyasi ve hem de iktisadi buhran, XVIII. asrın başlarında daha da artmıştı. Nadir Şah’ın silâh gücü ile kurduğu devlet parçalandıktan sonra, ülkede merkezi hakimiyeti ele geçirmek taht-taç ve toprak uğrunda çıkan kanlı feodal iç savaş daha da şiddetlenmişti. Birbirini takip eden saray entrikaları merkezi hükümeti daha da zayıflatmış ve İran’a tabi feodaller İran’ın hâkimiyetinden kurtulmuşlardır. Böylelikle Azerbaycan’da uzun süren İran hâkimiyeti de son buldu. Lakin Azerbaycan arkasından tarih sahnesinde tek devlet değil de müstakil ve dağınık hanlıklar şeklinde görülmüştür. Bu hanlıklardan biri de Erivan Hanlığı idi. Azerbaycan’ın kuzey batısında yerleşen bu hanlığın başkenti Erivan şehri olmakla beraber idari bakımdan 15 bölgeye ayrılmıştır.

1.Kırkbulak, 2.Zengibasar, 3.Garinbasar, 4.Vedibasar, 5.Şerur, 6.Suran, 7.Derek, 8.Saatlı, 9.Tala, 10.Seyidli, 11.Serdarabad, 12.Garpi, 13.Abran, 14.Dereçiçek, 15.Göyçe bölgeleri.

Erivan kalesi sanat tarihi bakımından Türk Dünyasının önemli merkezlerinden biridir. Erivan kalesinin 60 burcu mevcuttur. Kaledeki Han sarayı XVII. asrın nadir mimarlık incisi olan Gök Mescut, bu bölgeyi geçen seyyahları kendisine hayran bırakmıştır. Kalede 7 mescit, erkek ve kadın hamamları ve Gürcü, Culfa, Serdar, Tağlı, Sulu, Susuz, Hacı Ali adlarında kervansaraylarda Erivan’ın önemli bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir.

Erivan Kalesi’nden bahseden seyyah ve araştırmacıların kaydettikleri bazı toponimler şunlardır; Şileçi, Demirbulak, Bağçalar, Yoncalık, Börkçü Mahalleleri; Gürcü, Culfa, Serdar, Tağlı, Sulu, Susuz, Hacı Ali Kervansarayları; Demirbulak, Kırkbulak, Delmebulak, Serdar Bulakları; Geredçay, Kırkbulak, Zengi Nehirleri, Dere Bağı, Demirbulag, Derekent, Şehir, Abbas bağları; Mescit Meydanı, Zal Hal Meydanı, Fehle Meydanı, Büyük Meydan, Şehir Meydanı Gök Mescit, Kale Mescidi, Hacı Beyim Mescidi, Zal Han Mescidi, Günlüklü Mescit, Günbezli Mescit, Şehir Mescidi, Novruzeli Mescidi, Hüseynali Mescidi, Kanlı Tepe, Üçtepe, Kızıl Tepe...

Hanlıklar devrinde merkezi şehir olan Erivan yeşilliklerde donanmış bir şehirdi. Kale duvarı Zengiçay Köprüsü, Demirbulak Mahallesi, Abbasdarı, Köşeli, Abagayat, Karabağ, Zokalkale adlanan yerlerden geçerek Zengiçay’ı tarafına dönüp bir daire oluşturuyordu. Kale dahilindeki sahanın önemli bir bölgesini bağlar teşkil ederdi. Revan kalesi, idari bakımdan üç mahalleye ayrılırdı. Şehir mahallesi; Topbaşı mahallesi ve Demirbulak mahallesi en geniş sahayı tutardı. Erivan şu yönden Azerbaycan’ın diğer şehirlerinden farklı idi. Şirinsulu Kırkbulak çayı Abbasdere, Şehir, Demirbulağı ve Hosrovabad adlanan sahalardaki bağları sulayarak Zengi çayına akardı.

Erivan’da 8 mescit Müslümanlara hizmet ederdi. Her bir mescidin kendi mektebi vardı. Hüseyin Ali Han Mescidinde 200 öğrenci tahsil alırdı. Revan’da Seher ve Topbaşı mahalleleri arasında Pazar yerleşirdi. Burada kervansaray tacir ve sanatkâr dükkânları vardı. Revan kalesinde yedi kervansaray mevcuttu.

Erivan Ağrı vadisinin kuzeyinde Zengi Nehri’nin sahilinde yerleşen tarihi Türk-Oğuz yurdudur. Revan muhtelif tarihlerde Çukur-Saad vilâyetinin Revan Hanlığı’nın merkezi olmuştur. Azerbaycan Türkçesinde İrevan/Erivan muhtelif kaynaklarda Erivan, Türkçe’de Revan olarak adlanan bu şehre Ermeniler Yarevan demektedirler.

Tarihi kaynaklarda İrevan adına ilk defa M.Ö. VII. rastlanmaktadır. Şehir, Urartu Kralı I. Erkişti tarafından M.Ö. 782 yılda inşa edilen Edebuni Kalesi’nin Harabalıkları  yakınlarında kurulduğu iddia edilmektedir. Ermeni ilim adamları Erivan tarihini daha eski tarihlere götürmek ve kendilerinin de bölgenin eski halkı olduklarını ortaya koymak gibi gülünç bir uğraş içine girdiklerini görmekteyiz. Çünkü ne Erivan’ın ne de Erebuni kalesinin şimdiki Ermenilere yani Haylara ve onların bilhassa ilimde ihtilâflı olan ecdatları ile tarihi bir bağlarının olmadığı bir gerçektir. Aslında Ermeniler Erivan’ın eski bir yerleşim yeri olduğunu ispat etmekle bu arazilerde Türk-Oğuz Milleti’nin çok eski tarihlerde bu bölgelerde yaşadıklarını doğrulamaktadır.

Ermeniler’in dini merkezi Eçmiadzin’dir. Ermeni Patriği de Yerevan vilâyetine bağlı Eçmiadzin Kilisesi’nde ikâmet etmekte idi. Bu şehir Türk kaynaklarında “Üç Kilise” adıyla geçmektedir. Ermeniler Ermenistan’daki çeşitli yerleşim yerlerinin adlarını değiştirmelerine rağmen, maalesef Hıristiyan taassubu ve Vatikan düşüncesi doğrultusunda buranın adını değiştirmemişlerdir.

Oğuz Türkleri’nin yaylağı Ağrı dağımızı Ermeniler kendi coğrafyaları içinde göstermek için Ağrı dağına önce “Ayrarat” “Ararat” daha sonra da “Masis” adını vermişlerdir. Hâlbuki Ağrı Dağı Türk-İslâm dünyasının manevi ve stratejik bölgelerinden biridir. Dede Korkut kitabında “Arkuri-Yatan Ala Dağ” deyiminin başındaki ilk sözden geldiğini yazmaktadır. 1635’de Revan seferine katılırken bu dağı gören Kâtip Çelebi, bugün bile çevresindeki halkımızın söylediğine uyarak bu dağın adını “Cihannüma” adlı eserinde hem “Argı” hem de “Agrı” şeklinde yazmıştır.

Alagöz dağı Türkçe olup, ilkçağlardan beri Ermenistan’da yaşayan Azerbaycan Türklerinin yaylak yerleri idi. Ağrı dağı etekleri ve Sürmeli Çukuru Orta Asya Türk Dünyasıyla Anadolu Türk Dünyası arasında tarihi, iktisadi, kültürel bir geçiş noktası olması özelliğiyle Oğuz Türklerini birleştiren, bütünleştiren bir kavşak noktasıdır.

Ermeniler dağlar güzeli Türk’ün Oğuz’un “Gökçe Gölü”nü Ermenileştirerek “Sevan Gölü” olarak değiştirmişlerdir. Sevan Gölü’nün adı Urartu dilinden Ermeni diline geçmiş “su” sözünden alınmıştır. Lâkin eski Ermeni kaynaklarında Sevan adına rastlanmaz. Gökçe Gölü’nün Sevan olarak adlandırılması 1930 yılındadır. Tarihte Gökçe bölgesi Azerbaycan Türklüğünün arazisi olmuştur. V. Asır Ermeni tarihçisi Moisey Horenski eserinde Ermenilerin bu araziye yerleşmesinin Ermeni Kralı Artaşes (M.Ö. XI. Asır) ait olduğunu yazmaktadır.Gökçe Bölgesi, Azerbaycan Türklüğünün yoğun yerleştiği ve vatan bildiği bir Türklük coğrafyasıdır. Lakin XIX. asırda Türkiye, İran ve Rusya’dan getirilen 45 bin Ermeni, Azerbaycan Türklerinin topraklarından zorla atılması ile Gökçe Bölgesine yerleştirilmiştir.Bugün Rusların yardımıyla Ermenilerin zorla işgal ettiği Gökçe Gölü, Aygır Gölü sahillerinde, Borçalı ovasında at koşturan, avlanan yiğitler kimin atalarıdır? Erivan’daki Şehir Mescidi, Köprü Kulağı Mescidi, Tepebaşı Mescidi, Kale Mescidi, Serdar Kalesi ve Kervansaray gibi muhteşem eserleri kim inşa etmiştir? Krasni bölgesindeki Karakoyunlu, Ararat yöresindeki Afşar, Ecmiadzin bölgesindeki Türklenli, Artaşat yöresindeki yine Karakoyunlu v.s… köylere verilmiş soyadları hangi millete mahsustur? Elbette bu soruların muhatabı Oğuz Türkleri’dir. Erivan toprağının altı da, üstü de Türk Milleti’ne aittir. Şurası da bir gerçektir ki, Erivan XIX. yüzyılın başına kadar bir Türk-İslam beldesi olma misyonunu sürdürmüştür.

    Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüwebarsiv.atauni.edu.tr (Yrd. Doç. Dr. Erol KÜRKÇÜOĞLU)

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER