© Teknik Elektrik 2017-2024

Başarılı Olmak

Bir çalışma döneminin sonlarına yaklaşıldıkca kurumsallaşmış işyerlerinde çalışan iş görenler arasında bir hesapdır başlar.

Bir çalışma döneminin sonlarına yaklaşıldıkca kurumsallaşmış işyerlerinde çalışan iş görenler arasında bir hesapdır başlar. Bir yıl içinde şirketi için verdiği “başarılı emeğinin” maaş dışındaki karşılığı demek olan prim hesabıdır bu. Prim, tamamen işverenin inisiyatifinde olan bir uygulamadır. Dolayısıyla sanki bir hakmış gibi algılanması tamamen yanlıştır. İşverenin şirketin yıl içinde elde ettiği kazancın bir bölümünü çalışanlarına belirli kıstaslar uygulayarak dağıtmaya karar vermesidir. Bu kıstasların en başında elbette o işyerinin yapılan işden kar elde etmiş olması gelir. Almadan vermek, biliriz ki yaradana mahsustur.

İş hayatına bir gazete ilanıyla başvurduğum Bursa’da kurulu Transtürk FrenDebriyaj Endüstrisi fabrikasında elektrik bakım mühendisi olarak başladım. İki sene kadar burada çalışdıktan sonra askere yedeksubay olarak gittim dönüşde de bir (şimdi uluslar arası bir marka bünyesine dahil oldu) transformatör fabrikasına girdim. Prim ile ilgili en öğretici tecrubemi de orada yaşadım. Fabrika, transformator imalatında ülkemizin önde gelen bir fabrikasıydı. Mavi yakalıların çok oldugu bir üretim yeriydi. Fabrika diğer birkaç fabrikayla birlikte TEK idaresinin transformatör ihtiyacını karşılayan yegâne kuruluşlardan biriydi. Bu sektörün en büyük ve tek ciddi müşterisi TEK idi. TEK ihtiyacı olan güç ve dağıtım transformatör siparişlerini bu fabrikalar arasında adeta pay ederdi. Bir nevi kapalı devre çalışan bir sistem. Böyle hazır pazara zahmetsiz ve kazanclı satış yapılınca da çalışanlara uzun yıllar sene sonlarında hatırı sayılır primler dağıtılmıştı. Benim işe girdiğim 1983 yılında şirket karlılığında eski dönemlere göre belirgin bir düşüş yaşanmış olacak ki verilmek istenen primleri işciler beğenmediler. Alışmış kudurmuşdan beterdir derler ya işçiler de öyle yaptılar. Alıştıkları yüksek rakamların dışında belirlenen primleri beğenmeyen  hiçbir işci prim kâğıdını imzalamamış ve işverenin kendisine takdir ettiği primini almak istememiştir. Buna karşılık işveren ise belirlenen prim miktarını değiştirmediği gibi “ya alırsınız ya da ben prim dağıtmaktan vazgecerim” demiştir. Bu sürtüşme o kadar uzun sürmüştü ki yanlış hatırlamıyorsam işveren prim dağıtmaktan vazgeçtiğini ilan etmişti.

Prim öncelikle şirket karlılığına sonra da başarıya endekslenmiş bir uygulamadır. Bu beyaz yakalılarda kesinlikle böyledir. Primin miktarı da yine gösterilen başarının derecesine orantılıdır. O zaman “başarı nedir” onu iyi kavramamız gerekir. Başarının tarifini korkarım ki birçok genç arkadaşımız yanlış ya da eksik yapmaktadır. İş akdimizde bizim hangi işleri yerine getirmek üzere işe alındığımız yazılıdır. Görev tanımlarında da o işi nasıl yapacağımız, kimlere karşı sorumlu oldugumuz, şirket içi ve dışında kimlerle teşrik-i mesaide bulunacağımız, o görevin gerektirdiği eğitim düzeyi, kabiliyet ve yetenekler, tecrübe ve hedefler gibi hususlar olur.  Ve bütün bu işlerin karşılığında çalışana bir maaş takdir edilir. (Gerçi o da bir sistem içinde belirlenir ama o konuya şimdi girmeyelim, başlı başına bir yazı konusudur.

Soru,  kendisine verilen görevi yerine getiren kişinin başarılı sayılıp sayılmayacağıdır.
 
Günümüz iş hayatında verilen bir işi, ne eksik ne fazla kendisinden beklendiği kadarıyla yapan kişi başarıya imza atmış sayılmamaktadır. O zaten bu işi yapsın diye işe alınmıştır ve bu işi hatasız yapıyorsa görevini yerine getiriyor bir diğer ifadeyle aldıgı parayı hakediyor demektir. Ona bir de ayrıca başarılı çalışan kategorisine sokup niye bir prim verilsin ki.
O halde başarılı kim?  Kendisine verilen işi bir kere hakkıyla en iyi şekilde ifa edecek. Sonra yaptığı işin, kendisine öğretilen şeklini geliştirecek, o işin daha farklı, daha kolay, daha hızlı, daha etkin yapılır olmasına katkıda bulunacak. Ve hepsinden de önemlisi verilen hedeflerin üstüne çıkacak. Hedef öyle ya da böyle aşılmıyorsa başarıdan söz etmek mümkün değil. İşini yaparken önüne çıkan engelleri bahane olarak hiç mi hiç kullanmayacak. Onların üstesinden gelmeyi bilecek. Yani bir robot gibi davranmaktan vazgececek. Kontrol panelinden 1500 adet bilgisini girersiniz robotun beynine, başlama düğmesine bastınız mı o size 1500 adet kaporatınızın belli yerine belli bir süre zarfında punto kaynağını atar ve sonra da durur. İşini yapmıştır. Vicdanı! Rahattır. Robota kim ne diyebilir ki, ikinci bir emre kadar hazırda bekler.

 IK yöneticiliği yaptığım yıllardaki prim dönemlerinde yani sene sonunda/yeniyıl başında başarılı olmak nediri tam idrak edememiş arkadaşlarla ciddi tartışmalar yaşamışımdır.

“İşimi sizin verdiğiniz hedefler doğrultusunda yaptım beni nasıl başarılı saymazsınız.” İlerleme işte burada yatmaktadır. Her an daha ileriye daha iyiye daha güzele götürmeliyiz bize emanet edilen işi. Yoksa “memur zihniyet”iyle hareket ederek sadece varolanı korumak, verileni yapmak, kendimizden birşeyleri işimize katmamak bizim başarılı görülmemize yetmiyor. Memur zihniyeti nedir, hayatımızdaki sonuçları nedir, bizi nereye götürür, onu da bir başka sohbetimize konu ediniriz. Zira “memur zihniyeti” iş ortamının kanseridir. Kesip atmazsanız tüm bünyeyi sarar ve o müesseseyi kötü günlere sürükler.
 
Prim hesaplarının yapılmaya başlanacağı son çeyreğe doğru girerken işgören arkadaşlarımızı aydınlatayım ki sonunda hayal kırıklığına uğramasınlar istedim bu yazımda.

HENSEL ELEKTRİK SAN ve TİC. LTD.  ŞTİ.  
Genel Müdür
Kamil Bilgin

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER